clock December 24,2023
Hobi bahçeleri vurgun kapısı oldu

Hobi bahçeleri vurgun kapısı oldu

Topraktan geldiğimizden midir nedir, insanların doğaya karşı ilgisi hiçbir zaman bitmiyor. Fırsat buldukça kendilerini doğaya atıyor, onu da yapamazsa balkonunda saksıda bitki yetiştirerek toprakla haşir neşir olmaya devam ediyor. Tabi başka pencereden bakacak olursak kimileri de bu aktiviteyi hobi olarak gerçekleştiriyor veya gerçekleştirmek istiyor.

Özellikle geçtiğimiz yıllarda Covid 19 salgını ile birlikte kent yaşamının kaosundan kurtulmak isteyen herkes, tabiata, doğaya bir adım daha yakınlaştı ve Türkiye’de hobi bahçeciliğine ilgi arttı. Bitki ve toprakla ilgilenmek insanları rahatlatırken pandemi döneminde de bir bakıma risklerden uzaklaştırdı.

Kim istemez ki böyle bir şeyi diye düşünüyor olabilirsiniz. Benim de olsun, ben de isterim diyebilirsiniz. Ancak işin ucu öyle değil.  Şayet kendinize ait bir yeriniz yoksa bu işi evin balkonunda değil de açık alanda yapmak istiyorsanız, bu tür faaliyetler için bir toprağa sahip olmanız gerekir. Köyde anadan babadan da bir yer kalmamışsa, bir arazi satın almanız ya da kiralamanız gerekir.

Evlere kapanmamızı fırsat bilen bazıları bu durumu fırsata çevirerek sözde hobi bahçeli müstakil konutları insanlara pazarlamaya başladı. 1’e alıp 20 katına satıyorlar. Üstelik bu fiyatlar bile vatandaşlara çok düşük geliyor. İnsanlar görmeden sormadan alıyor.

“Benim de bir karış toprağım olsun, hafta sonu ve tatillerde toprakla uğraşayım, bunu yaparken de aynı zamanda başımı sokacak küçük te olsa bir evim olsun” diye düşünen orta gelirliler işin yasal durumuna bakmadan balıklama atlamak suretiyle kooperatif hissesi adı altında ya da noterden hisseli arazi almak suretiyle mağduriyet yaşamaya başladılar. Yedikleri cezanın yanında üzerindeki evler de yıkılmaya başlandı. Çünkü sahip oldukları arazi üzerindeki yapılar yasal değil.

Kuşadası, Didim, Selçuk, Seferihisar ve Menderes bölgelerinde bu tür uygulamalar çok fazla. Kuşadası Tarım Müdürlüğü eski çalışanı olarak bu tür sıkıntılardan çok sık haberdar oluyorum. Çözüm için arayışa girenler bir şekilde bana ulaşıyor. Kanunlar çerçevesinde çözüm üretmeye çalışıyorum.

Özellikle, verimli ovada yer alan, doğru tarım teknikleriyle yılda üç ürün alınabilen tarım arazilerimizin bölünüp üzerlerine konut amaçlı yapılar yapılması sadece bugün yaşayan bizler için değil, gelecek nesillerimizin gıda güvencesi açısından da tehdit teşkil ediyor.

Belediyelerin imar planlarında düzenledikleri hobi amaçlı parselleri ve içindeki küçük depoları saymazsak, tarım alanları üzerinde izin alınmadan alınan yapılar yasal değil. Türkiye’de özellikle İstanbul, İzmir, Ankara, Konya gibi büyükşehir yakınlarında ve sahil şeridine yakın bölgelere çok sayıda tarım parseli bu problemle boğuşuyor.

Türk tarımındaki en önemli problemlerinden olan arazilerin miras yoluyla küçülmesi ve verimli arazilerin yapılaşmaya açılmak suretiyle kaybedilmesi sorunun çözümü için bir kanun çıkarıldı. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu. Bu kanunun amaçları arasında; toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin belirlenmesi yer alıyor.

Bunun yanında kanunla, arazilerin bölünmelerinin önlenmesi, tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlamak amaçlanıyor.

Kanuna göre Tarımsal arazileri belirlenen yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin altında ifraz edilemez, bölünemez. Minimum parsel büyüklüğü; Tarla vasıflı yerlerde 20.000 metrekare, dikili tarım arazilerinde 5.000 metrekare, örtü altı tarım arazilerinde 3.000 metrekareden az olamaz.

Yeter gelirli işletme büyüklüğü hesabına göre de arazi satışları çiftçinin sahip olduğu arazi parsellerin toplam yüzölçümüne göre yapılabilmektedir. Bu rakam her bölge ve ilçeye göre ayrı ayrı belirlenmiştir. Örneğin toplam arazi varlığı göz önüne alınarak, ayrı ayrı değerlendirilmek kaydıyla kuru arazide 150.000 metrekare, sulu arazide 50.000 metrekare, dikili arazide 10.000 m2 den daha az arazisi kalacaksa çiftçi bu rakamların üzerinde kalan miktardaki arazisini satışa çıkarabilir. Ya da tamamını satabilir. 3 ayrı yerde 3.000 metrekare, 3.000 metrekare ve 4.000 metrekare yüzölçümlü toplam 10.000 metrekarelik bahçelerinden 3.000 metrekarelik ya da 4.000 metrekarelik bir tanesini satayım dese satamaz. Kanun bunun önüne geçiyor.

Kanunla belirlenmiş bu tür kısıtlamalar varken noter kanalıyla yapılan satışlar geçersizdir. Mutlaka tapuda işlem yapılmalıdır.

Zeytincilik Kanunu, Mera Kanunu gibi özel kanunlar ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun bir diğer amacı da tarım arazilerinin yapılaşmaya karşı korunmasıdır. Tarım arazilerine istisnalar haricinde, tarımsal amaçlı yapılar dışında bir yapı yapılması söz konusu değildir. Yani arazi benim ve ne istersem onu yapabilirim diye bir durum söz konusu değildir.

İllaki bir bağ evi yapayım diyorsanız bu her bir dikili parsel için 75 metrekareyi geçemez. Bunu da belediye ve Tarım ve Orman bakanlığından izin almak suretiyle yapabilirsiniz. Bir ahır ağıl gibi hayvancılık yapıları veya ürün deposu gibi bir bina yapmak isterseniz de izin almak zorundasınız. Aksi halde izinsiz yapılan tüm yapılar, izinsiz kesilen tüm ağaçlar için para cezası, hapis cezası ve yıkımla karşı karşıya kalabilirsiniz. Yıkmaları yetmiyormuş gibi yıkım masraflarının yaklaşık 2 katını da sizden tahsil ediyorlar.

Kişisel yorumuma gelecek olursak Kanunlara saygımız sonsuzdur. Ancak her arazinin başında küçük te olsa insanların malzemelerini koyabileceği, ürünlerini muhafaza edebileceği, lavabo tuvalet, duş dinlenme odası gibi imkânların olduğu bir yapının bulunmasının, tarımsal üretimi olumsuz etkileyeceğini hiç sanmıyorum. Aksine üreticileri tarıma daha çok yaklaştıracağını, gelecek nesilleri de tarıma özendirmenin bu şekilde daha kolay olacağını düşünüyorum.

Belediyeler vatandaşın toprakla uğraşma hevesini karşılamak için bir bölgeyi eko turizm alanı, hobi bahçesi alanı olarak planlayabilir, buraları kiralayabilir ya da satabilir. Tüm dünyada bu tür örnekler çok sayıda vardır. Araştırıp en doğru olanı uygulanmalıdır.

Şu günlerde şehir insanlarının en büyük hayali “üç beş dönüm arazi ve içinde küçük bir ev, kendi yiyeceğimi kendim üreteyim, yumurtayı tavuğun altından kendi elimle toplayayım, domatesi kendi ellerimle koparayım ”. Bu hayali gerçekleştireyim derken görmeden, bir bilene sormadan, araştırmadan lütfen arazi satın almayın. Tarım Teşkilatları, Ziraat Mühendisleri, Belediyeler sizi bu konuda mutlaka bilgilendireceklerdir.

 

 

Yanıt Bırak

Yanıtı İptal Et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.

Bizi Takip Edin

Anket

vote-image

Hangi haber sitesini daha sık kullanıyorsunuz?

17%
83%

Önemli Kategoriler

Son Yorumlar

  • user tarafından Sabiha

    Muhteşem yorummmm

    quoto
  • user tarafından Kuşadalı vatandaş

    by Serkan diye saçma sapan bir restoran meyhane yaptılar milli parkın içine!!!!!! Çok lazımdı sanki?????? by Serkan nedir ya? Serkan kim?? Gitmiş aynı adam şimdi de Karasu koyunda da plajın üstüne denize sıfır kalana kadar şemsiyeler şezlonglar koymuş parayla veriyor. Böyle bir saçmalık var mı ya????

    quoto
  • user tarafından Bahattin Karakaya

    Merhaba, Kuşadası’nda Bir Ağustos tarihinden itibaren misafir olarak kalmaktayım. Daha önceki yıllarda da tatil amaçlı bulundum. Kuşadası’na her gelişimde Dilek Yarım Adası Milli parkına da gitmekteyim. 52 yıl önce İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinden mezun olarak aynı yıl Orman Genel Müdürlüğü Mersin Orman Bölge Müdürlüğü Mersin Orman İşletme Müdürlüğü Namrun Orman Bölge Şefliğinde göreve başladım. Yedi sene bu bölge müdürlüğünün Mut, Erdemli gibi farklı yerlerinde orman bölge şefliği yaptım. Çalıştığım bölgeden de anlayacağınız gibi yüzlerce orman yangınında bulundum. İlerleyen yıllarda orman İşletme Müdürlüğü hatta Orman Bölge Müdürlüğüne kadar taşrada bulunan bütün görevlerde çalıştım. Büyük küçük yüzlerce yangının söndürülmesinde yangın idare amirliği yaptım. Özgeçmişimden kısaca bahsetmemin nedenine gelince; Meslek duyarlılığı ve doğa sevgisi diyelim. Gördüklerim karşısında panikteyim. Dilek yarımadası harika bir doğal güzellik ama her an kaybedilmekle yüz yüze. Her yanı ormanla kaplı koca bir yarımada. Ama yangın öncesi alınması gereken tedbirlerden hiç birisi alınmamış. Yarım adanın ucundan başlayacak bir yangın Söke’de son bulacaktır. Rüzgarı hiç eksik olmayan bir bölge olması nedeniyle yangın çıktığında durdurmak için şerit açılacak zaman olmayacak ve yangın hızla ilerleyecektir. Halbuki şimdiden yangın şeritleri açılsa şeritlerin iki tarafında yangına dayanıklı türler ile şeritler takviye edilse ve her yıl bu şeritler iki defa temizlense bir yangın çıktığında müdafa hattı hazır olur ve yangın savaşçıları ateşi bu siperlerde bekler. Alevler geldiğinde de itfaiye araçları ve arazözler ile hızlıca söndürürler. Buna karşı hemen şu savunmaya geçişecektir. Efendim milli parklara dokunulamaz. Biz dokunmazsak yangın yok eder. Burada başlayacak bir yangını sürekli batıdan esen bir rüzgar varken ne uçak nede helikopter söndüremez. Bu alanlarda mangal yakılması gibi ateşli piknik yapılmasına izin verilmesi tam bir cinayettir. Şahsi kanaatimce Dilek Yarımadası için orman yangınına karşı acil eylem planı yapılmalı ve hiç vakit kaybetmeden uygulanmaya geçilmelidir. Çünkü bu hali ile Dilek Yarımadası Milli Parkı yanmaya mahkümdür.

    quoto